Skip to main content

Elektromanyetik Kirlilik

Elektriğin keşfi ile başlayan ikinci sanayi devrimi, üretim bantları ve tek bir mile bağımlı olmayan makinalar ile üretimi ve üretim tesislerini basitleştirdi ve seri üretimin önünü açtı. Elektrik makinalarının bağımsız çalışabilme yetenekleri, üretimde bir devri kapatıp bir devri açan bir dönüşümü tetikledi. Elektronik endüstrisinin oluşması, sistemleri kontrol etmeye dönük çözümler ve otomasyon kavramı endüstri üçün temel dinamiğini oluşturdu. Özellikle haberleşme teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, kontrol cihazlarındaki olağan üstü kapasite artışları ve akabinde gelen entegre dünya fikri endüstri 4.0’ın anahtarı oldu. Görünen o ki bu baş döndüren gelişme önümüzdeki yıllarda da devam edecek ve bizler daha fazla cihazla kuşatılacağız.

Elektriğin hayatımıza girdiği ilk gün itibari ile farklı bir başlık daha açılmış oldu. Aslında hep var olan fakat varlığı ile ilgilenilmeyen bu başlık elektromanyetik dalgalardır. En basit hali ile bir iletken üzerinde iletilen elektrik akımı aynı zamanda bir elektromanyetik dalgayı da oluşturur. Şebekelerimizde kullandığımız veya bataryalar ile sağladığımız elektriğin etrafına yaydığı elektromanyetik dalgalar bizleri rahatsız veya tedirgin etmekten çok uzaktı. Özellikle yüksek frekanslı sistemler yayıldıkça bu dalgaların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri üzerine görüşler öne sürülmeye başlandı. Bugün itibari ile cep telefonları, yüksek gerilim iletim hatları, radyo, televizyon ve telsiz iletim sistemleri, kablosuz cihazlar, mikrodalga cihazlar, evdeki tüm elektrikli aletler, bilgisayarlar vb. birçok üreteç ile direkt etkileşimde olan insanoğlu ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır. Etrafımızı tıpkı sis bulutu gibi saran bir elektromanyetik kirliğin içinde yaşıyoruz. Her ne kadar bu sisi görmesek de varlığını hissetmek o kadar da zor değil. Birçok insan televizyon vericilerinin yakınlarında radyolarının çalışmadığını veya araç kumandası ile araçlarını açamadıklarını fark etmişlerdir. İşte sisin bu denli yoğun olduğu ortamlarda kendini açıkça ortaya koyan bu yeni kirlilik türü hayatımızın her anında bizi kuşatmaya devam ediyor.

Tıpkı hidrokarbon yakıtlarda olduğu gibi elektromanyetik dalgalar ile olan ilişkimizi de tamamen sonlandıramayacağımız gayet açık bir gerçekliktir. Tüm haberleşme sistemlerinden veya aydınlatmadan hatta üretim tekniklerinden vazgeçmeye pek niyetimiz yok. Burada önemli olan ne ile çevrili olduğumuzu bilmek, insan ve diğer canlılar için tehdit oluşturan doz ve düzeyleri tespit etmek, belirli düzenlemeler ile tehdit sınırlarının üstündeki yayınımları engellemek veya zorunlu ortamlar var ise o bölgede çalışan insanlar için kişisel koruyucu ekipmanları tayin edip kullanımını takip etmektir.

Elektromanyetik dalgaların insan sağlığına etkileri incelenirken kullanılan farklı kıstaslar bulunmaktadır. Bu dalgaların aynı zamanda bir enerji kaynağı olduğu dikkate alındığında, insan vücudunda sebep oldukları ısı artışı önemli bir değerlendirme kriteri olarak kabul edilmektedir. Bu ölçüt kullanılarak yapılan değerlendirmeler ısıl olmayan etkileri göz ardı etmekte ve farklı sorunları dikkate almamaktadır. Elektromanyetik dalgaların bazı insanlarda boğazda kuruluk hissine, göz şikâyetlerine, baş ağrısına, uykusuzluk ve yorgunluğa, farklı alerjilere, sese karşı aşırı duyarlılık veya işitme kayıplarına sebep olduğu gözlemlenmiştir. İnsan vücudunda sinir sisteminin elektriksel sinyaller ile çalıştığı dikkate alınırsa, ısıl olmayan etkilerin de dikkate alınması gerektiği rahatlıkla söylenebilir. Tıpkı otobüslerde olduğu gibi (!) vücudumuzun da kontrol sistemleri elektriksel işaretler kullanıyor ve doğal olarak etraftaki cep telefonu gibi sinyallerden etkileniyor. Her etkileşim sorun doğuramayabilir fakat mutlaka incelenmelidir.

ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK VE ETKİLERİ DEĞERLENDİRİLİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN PARAMETRELER ŞUNLARDIR:DALGANIN FREKANSI

Frekans bir işaretin birim zamandaki tekrarlama sıklığı olarak tanımlanabilir. Örneğin şebeke elektriği saniyede elli defa kendisini tekrarlar ve frekansı 50 Hertzdir. Bizleri etkileyen elektromanyetik yayınımı (EMR), frekans açısından iki başlıkta ele alınır. Birincisi, çok düşük frekanslı elektromanyetik alanlardır. Bu dalgalar günlük kullandığımız elektrikli aletler tarafından yayınlanır ve ELF bandı olarak isimlendirilir. İkincisi ise özel anten sistemleri kullanılarak üretilen ve özellikle haberleşme amaçlı kullanılan mikro dalga frekans (RF-MW) bandırır. GSM baz istasyonları, cep telefonları ve radyo-TV vericileri bu tipte elektromanyetik dalga yayarlar. Bu iki farklı tipin insan ve diğer canlılara verdikleri zarar farklı niteliktedir. Çokça dile getirilen “Bir saç kurutma makinesinin yaydığı elektromanyetik alan cep telefonundan daha fazladır.” ifadesi aslında teknik bir kandırmadır. Her ne kadar gerçeği ifade ediyorsa da kastedilen şeyin “zararı daha azdır” olduğu dikkate alınırsa iyi gizlenmiş bir yalan olduğunu ifade etmek gayet doğrudur. En basit ifade ile 500-1000 Watt gücündeki bir mikro dalga fırın, bir besini birkaç dakikada pişirebildiği halde, aynı güçteki bir ısıtıcı ile pişirme süresi çok daha uzun olmaktadır. Kaldı ki fırında ana unsur EMR olduğu halde ısıtıcıda asıl unsur direnç neticesi oluşan ısıdır. Buradaki elektromanyetik radyasyonun pişme sürecine katkısı yok hükmündedir. Kaldı ki maruziyet süresi açısından da iki kaynak karşılaştırılabilir değillerdir.

Bu formülde;

P: Cihaz çıkış gücünü (Watt),
G: Anten kazancını (dBi),
E: Elektrik alan limit değerini (Tablo-1 deki tek bir cihaz için limit değeri olacaktır) (Volt/metre),
d: Güvenlik mesafesini (metre),

ifade eder.

2) (Değişik: RG-9/10/2015-29497) Okul öncesi eğitim ile temel eğitim kuruluşlarının bulunduğu mahallerde ve çocuk oyun parklarında güvenlik mesafesi hesabı yapılırken, çocuklar için ayrılmış oyun alanları sınırı ve okul öncesi ve temel eğitim kuruluşlarının bahçe sınırları dikkate alınır.

(3) Sağlık kuruluşlarında kurulacak elektronik haberleşme cihazlarının; tıbbi cihazların etkilenmemesi amacıyla ortamda oluşturacağı elektrik alan şiddet değeri, E= 3 V/m’yi geçemez.

MARUZİYET SÜRESİ

Canlının dalga ile ne kadar süre ile etkileştiği ise bir diğer parametredir. Yüksek gerilim hattının oluşturduğu kirlilik, altından geçen bir kişiye hiç zarar vermediği halde, çok yakın mesafede bir evde yaşayan insanlara verdiği zararlar bilimsel çalışma ve gözlemlerle ispatlanmıştır. Aynı şekilde bir cep telefonu baz istasyonunun yayılım alanında, kaynağa yakın mesafede ikamet eden kişiler ile ilgili de benzer çalışmalar yapılmış ve olumsuz etkiler gözlemlenmiştir. Bir parantez olarak şunu ifade etmek isterim ki baz istasyonları küresel yayın yapmadığı için genellikle çatısında bulundukları konutlardan ziyade komşuya tesir etmektedir. Dolayısı ile çatınıza bu cihazları koydururken komşunuza verebileceğiniz zararları hesaba katmalısınız. Eğer yakın mesafede bir komşunuz varsa mutlaka kaçınmalısınız.

Gün geçtikçe elektromanyetik kirlilik ile ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar atılmaktadır. Bununla birlikte kaybedilen her gün gelecek nesiller için bir tehdit olarak durmaktadır. Özellikle kişileri ve doğal olarak diğer sistemleri korumak için geliştirilen uluslararası kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın yapılabileceğini, bir alandaki EMR miktarının üst sınırını veya bulunma mesafesi gibi koşulları tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler uygulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de takip ettiği ve desteklediği bu sınırlamalar elbette çok önemli adımlardır. Fakat gelişmiş ülkelerin kendi şehirlerinde daha sıkı limitler uyguladığı düşünüldüğünde bizim de atmamız gereken adımlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemizde uygulanan limitler Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından yayınlanan, “Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü Ve Denetimi Hakkında Yönetmelik” ile tanımlanmaktadır. İlgili yönetmeliğin elektromanyetik alan şiddeti limit değerleri ile ilgili maddesi aşağıdaki gibidir.

MADDE 16 – (Değişik: RG-9/10/2015-29497)

(1) Tablo-1’de yer alan elektrik alan ve manyetik alan şiddeti;

a) Ortam için, Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Kurulunun (ICNIRP) belirlediği ve bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla geçerli olan toplam limit değerlerinin dörtte üçünü (3/4) aşamaz.
b) Tek bir cihaz için çevre ve insan sağlığı dikkate alınarak; Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan Koruma Kurulunun (ICNIRP) belirlediği ve bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla geçerli olan limit değerin dokuzda ikisini (2/9) aşamaz.

İnsanların yaşam alanları ve diğer bölgeler mutlaka ayrı ayrı ele alınmalıdır. Şehirler arası bir yolda yaşam alanlarından uzak ve yüksek kulelerde duran baz istasyonları ile komşunun çatısında duran baz istasyonunu aynı kriterlere tabi tutmak yanlıştır. Tıpkı pasif sigara içicilerinde olduğu gibi EMR için de kendi tüketmediği halde başkalarının tüketimi dolayısı ile risk altında olan insanlar için yasal düzenleme ve takiplere ihtiyaç vardır. Kişinin kendi kullandığı bir cihazdan etkilenmesi bir tercih olarak sınıflandırılabilirken, çatılara gizlenmiş cihazlara maruz kalan kişiler farkında olmadıkları bir tehdit ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Konunun gündeme geldiği her ortamda cep telefonları ve baz istasyonlarının öne çıkması, yaygın olmaları, insanlarla iç içe olmaları ve frekanslarının yüksek olması dolayısı ile doğaldır. Bununla birlikte TV vericileri, WiFi, bluetooth, dect telefonlar, mikro dalga fırınlar, televizyonlar ve diğer üreteçler gündem dışı tutulmamalıdır.

TV vericilerinin yaydığı dalgaların engellenmesi için atılan adımlar oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Uydu yayınları, kablo TV, IP TV gibi yeni teknolojiler karasal yayın ihtiyacını oldukça azaltmıştır. Bununla birlikte kanal sayısındaki anormal artış, etkilerin yeterince azalmasını mümkün kılamamıştır. Karasal dijital yayın ile bu soruna bir çözüm üretilebilecektir. Özellikle anten sayısının azalacak olması ciddi bir aşamadır. Ayrıca bu yayınların yapılacağı yerlerin yaşam alanlarına, özellikle konutlara uzak seçilmesi veya yüksek kuleler ile bunun sağlanması hala önemini korumaktadır.

Haberleşme radyolarının da aynı şekilde insanlardan izolasyonu sağlanmalıdır. Bu cihazlarda noktadan noktaya haberleşme yapıldığı dikkate alınırsa, yayının daha dar açılarla yapılması ve iki nokta arasında dalga ile etkileşim halinde olan binaların bulunmaması, zararlı etkileri ortadan kaldıracaktır. Elbette ki bu alanda yaşayan kuşlar ve diğer canlıların da bu etkilere maruz kaldığı düşünülürse, haberleşmenin ağırlıklı fiber ortamlara aktarılması daha etkili sonuçlar doğuracaktır. Aynı şekilde şehir içlerindeki yüksek gerilim enerji iletim hatlarının yer altına alınarak koruyucu önlemler ile etkilerinin izole edilmesi de atılması gereken adımlardandır.

Baz istasyonlarının limitleri özellikle şehir içlerinde daha da aşağıya çekilmelidir. Anten teknolojilerindeki gelişmeler veya ek cihaz yatırımları ile bunu yapmak mümkün olacaktır. Femtocell benzeri teknolojiler de bu kapsamda değerlendirilmeli ve dalga yayılımları ile ilgili daha titiz olunmalıdır. Her türlü şehir mobilyası kullanılarak gizlenmiş cihazlar ancak kişilerin gözünü örter, dalgaların varlığı devam ettiği müddetçe risk de devam ediyordur.

Devletin yaptığı düzenlemeler ve getirdiği sınırlamalar, elektromanyetik kirlilik ile ilgili ciddi kontrolleri mümkün kılmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak yapılması gereken ciddi bir bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmasına da ihtiyaç vardır. Tıpkı sigara da olduğu gibi bu dalgaların zararları bir sistematik içerisinde insanlara anlatılmalı ve insanlar nasıl korunabilecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Belki de gelecekte bir gün bu cihazların üzerine “sağlığa zararlıdır” etiketi takma zorunluluğu dahi getirilecektir!

Bireysel olarak bu etkilerden nasıl korunabiliriz? Bu soruya verilecek cevaplar yaygın bir şekilde ulaşılabilir durumdadır. Her birey hem kendisini hem de sevdiklerini korumak üzere bu konuda okumalar yapmalıdır. Bununla birlikte önemli bazı hususlara değinmekte fayda var. Evlerde büyük rahatlık sunan bazı aletlerden kurtulmak veya bu cihazları doğru kullanmak önemli bir adım olabilir. Öncelikle mümkün olduğu müddetçe kablolu aygıtlar kullanılmalıdır. Kablosuz kulaklık yerine kablolusu, kablosuz mouse klavye yerine kablolusu, WiFi yerine ethernet, dect telefon yerine normal telefon kullanmak bir adım olabilir. Cep telefonunu direkt kulağa dayamak yerine kulaklık ile kullanmak, yatak odasında şarj etmemek, çekim kalitesi düşük alanlarda kullanmamak koruyucu bir yaklaşım olacaktır. Yine cep telefonu ile uzun süre konuşmamak, konuşulacak ise kulaklık kullanmak, mümkün değilse hands free modda kullanmak, telefonla etkileşim halinde geçirilen süreyi sınırlamak ve her durumda telefonu mümkün olan en uzak mesafede tutmak da önerilebilecek bir yöntemdir. Mikro dalga fırını kullanmamak, tüplü televizyonları değiştirmek, evin özellikle yatak odalarına yakın mesafedeki baz istasyonlarını takip etmek ve gerekiyorsa kaldırılmasını talep etmek de bir başka faydalı adım olacaktır. Son olarak kullanılmadıkları zaman dilimlerinde tüm elektrikli cihazlarının güç girişinin engellenmesi veya fişinin çekilmesi, kısacası bekleme modunda bekletilmemesi de alınacak tedbirlerdendir.

Tüm bu söylenenlerin üzerinde, en etkili korunma yöntemi bilinçli bir toplum oluşturmaktır. Her ne kadar zararları çok açık bir şekilde ispatlanmış olmasa da elektromanyetik dalgaların zarar verebileceği bir tartışma konusu değildir. Tartışılan bu zararların ne boyutta olduğudur. Bugün bu dalgaların kanser ile olan ilişkisi, psikolojimize etkisi, göz gibi organlara etkileri, gebelik ile ilgili sonuçları üzerine yapılan çalışmalar ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Elektromanyetik yayınım yapan cihazlar çok yaygın hale gelmiş olsa da yolun başında olduğumuzu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bugünden atılacak adımlar, toplumun bilinçlendirilmesi ve alternatif çözümler ile ilgili yaklaşımlar, bu sorunun gelecek nesillere miras kalmasını engelleyebilecektir.

Geçmişte hava kirliliği bültenlerinin yayınlandığını hepimiz hatırlıyoruz. Benzer bir çalışmaya EMR konusunda ihtiyaç bulunmaktadır. Mobil sistemler ve sabit istasyonlarla, tıpkı meteoroloji ölçümleri gibi düzenli ölçümler yapılmalı, sınırları aşan unsurlar tespit edilmeli, insanlar ölçüm değerleri konusunda bilgilendirilmeli ve şartların normalleşmesi ve iyileşmesi için bu değerlerden faydalanmalıdır. Özellikle çocuk oyun alanları, okullar, hastaneler düzenli olarak ölçümlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Gelecekte, yerel yönetimlerin potansiyel riskli alanlarda düzenli ölçümler yapması, çöp toplamak gibi bir vazifeye dönüşecektir.

Elektromanyetik yayınımların oluşturduğu kirlilik gündemimizde önemli bir başlık olarak durmalıdır. Geçmişte tütün ve tütün mamullerinde olduğu gibi, güçlü finansal kaynakları olan sektör paydaşlarının hazırlattığı ve zararları yok veya olduğundan düşük gösteren çalışmalar büyük bir felaketin habercisi olmasın! Bağımsız ve bilimsel çalışmalara kaynak ayrılması, bu çalışmalar neticesinde varılan sonuçların dikkate alınması geleceğimiz için önemlidir. Mikro dalga kullanımını minimize edici çözümler öncelenmelidir. Özellikle fiber yatırımlarının önündeki engeller kaldırılmalı ve ana taşıyıcı unsur olarak fiber ortamının kullanılması desteklenmelidir. Tüm bunların üzerinde asıl ihtiyaç duyduğumuz şey daha önce de vurguladığımız gibi bireylerin ve toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir.

business

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir