Skip to main content

Yerlileştirme Ama Nasıl?

Son yıllarda ciddi atılımlar yapan ülke ekonomisi, kamu yatırımları ve ihracat ile büyük bir değişim yaşadı. Yatırımların ilk yıllarında, yabancı yükleniciler, yabancı üreticiler ve hatta yabancı iş gücü sahne aldı. Bu durum proje maliyetlerinin yüksek, uygulama sürelerinin ise uzun olmasına sebep oldu. Yıllar içerisinde birçok projede yerli yüklenici ve iş gücü etkin aktör haline dönüştü. Bu dönüşümün doğal bir sonucu olarak yerli üreticilerin de projelerdeki payı yükseldi. Bu yükseliş, bir politikanın mı sonucu yoksa yerli yüklenicinin maliyetlerini kontrol etme refleksinin mi sonucu olduğu tartışmaya açık. Bazı projelerde yerlileştirme maddeleri olmakla birlikte, yerlileştirme konusunda gerekli tedbirlerin alındığını söylemek zor.

Yerlileştirmenin önünde temel bazı engeller var. Bunlar kısaca referans eksikliği, standartlara uyum, maliyet, kalite ve uluslararası sertifikasyon ihtiyaçları olarak sıralanabilir. Tüm kurumlar kendi uhdelerindeki projelerin sağlıklı bir şekilde ve vaktinde tamamlanmasından sorumlu. Bu kapsamda kullanılacak ürünlerin daha önceki projelerde kullanılmış olması, olası problemleri engellemek için bir güvence oluşturuyor. Bu durum yerli girişimcinin ürettiği ürünün ilk referansını elde etmesini güçleştiriyor. Bu konuda fırsat verilen bazı ürünlerin zaman içerisinde sorun çıkarması ise benzer durumlarda seçimlerin daha önce kullanılmış ve dolayısıyla yabancı üründen yana yapılmasını zaruri kılıyor.

Yerli ürünlerin beklentileri karşılamamasının en önemli sebepleri, üretilecek ürünlerle ilgili standartların oluşmamış olması, şartname maddelerinin detaylara inmeden, temel gereksinimlerle sınırlanmış olması, çoğunlukla ürün kopyalama yönteminin kullanılması, mühendislik hizmetlerinin gereğince yürütülmemiş olması ve gerekli testlerin uygun koşullarda yapılmaması olarak sıralanabilir.

Özellikle çok büyük projelerdeki küçük kalemler çoğunlukla hiç tanımlanmazken, işletmecinin tecrübesi ile proje uygulama safhasında netleşiyor. Basit bir klemensin dahi yurt dışından alınmasını salık veren kontrol teşkilatının, yerli ürünlere sırt dönmesinin nedeni işte bu eksiklikten kaynaklanıyor. Beş yıl sonra yerli ürün ne olacak, acaba bu zorlu şartlara karşı dayanabilecek mi gibi sorunlar, “denenmişi kullan, başını ağrıtma” refleksini doğuruyor. Yerli üreticinin sadece ürün tasarlama ve üretmenin ötesinde, test ve sertifikasyon ile de eş zamanlı olarak ilgilenmesi gerekiyor. Bu çalışmalar, kurumlara verilecek bir evrak olmaktan öte, ürünün istenen şartlara uygun, rekabet edebilir hatta üstün bir ürün olması için zaruri ve toplam maliyeti düşürücü faaliyetler olarak algılanmadığı sürece yerlileştirme çalışmaları düşe kalka ilerlemeye devam edecek.

Yerlileştirmenin politika halinde algılandığı başarılı uygulamalar dikkate alındığında doğru yol haritası da ortaya çıkıyor. Örneğin yerli ray üretimi ile ilgili TCDD ile Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nın yaptığı çalışma bunun en başarılı örneklerinden birini teşkil ediyor. Bu denli büyük yatırım gerektiren ve potansiyel aktörlerin sınırlı olduğu alanlarda yürütülen çalışmalar, alım garantileri vb. çözümlerle yasal bir güvenceye alınırken, göreli küçük (yatırımcısı için gayet büyük) yatırımlar için benzeri bir mekanizma işletilemiyor. Halbuki benzer projelerdeki yeni fırsatlar ve makine parkının kullanılabileceği farklı ürünler dikkate alındığında, bu tür yerlileştirmeler de ciddi ekonomik canlılık üretmeye talip durumda.

Bin liraya yurt dışından getirilecek bir ürün, yerli olarak üretildiğinde en az beş altı farklı firma ve bunun birkaç katı işçi bu üretime katkı sağlıyor ve yurt dışına aktarılan kaynak ürün bedelinin belki onda birine veya daha altına düşebiliyor. Bu özellikle KOBİ’lerin iş potansiyelini yükseltirken bir aşama sonra yurt dışına ürün satar hale evrilmelerinin de ilk adımını oluşturuyor.

Peki bu kadar faydalı bir şey neden yapılmaz? Özellikle KOSGEB bu tür yatırımlarda ciddi destekler sağlıyorken ve girişimcinin risklerinin bir kısmı bu tür fonlarla karşılanabiliyorken neden yerlileştirme ağır aksak ilerliyor? İşte burada, yukarıda sıraladığımız sorunlar baş gösteriyor. Sorunları irdelersek, aşağıdaki tespitleri yapabiliriz.

  1. Bu tür yatırımları yapabilecek girişimcinin çoğunlukla bu fırsatlardan haberi olmuyor. Devasa bir yatırımın içerisindeki bir man holün, kompozit malzemeden üretilebileceğini, bu işi yapma potansiyeline haiz bir sanayici çoğunlukla fark edemiyor. Bu işlere talip yerli yüklenici veya alt yükleniciler böyle bir arayışa girdiğinde bu fırsat bir yatırımın tetikleyicisi olabiliyor, değilse yıllarca ya daha pahalı üretim teknikleri kullanılıyor ya da yurt dışından ürün tedarik edilmeye devam ediliyor. Bu konuda ihaleyi yapan idarelerle iletişime geçecek meslek örgütleri ve sivil toplum teşebbüslerine ciddi sorumluluklar düşüyor.
  2. Üretim ilk yatırım maliyetlerinin tek bir projeden karşılanamayacağı durumlarda, oluşan risk girişimciyi engelleyebiliyor. Halbuki gelecekteki projeler dikkate alındığında oluşacak fayda dikkate alındığında gayet faydalı olabilecek yatırımlar bu yüzden erteleniyor veya yapılmıyor. Burada Ar-Ge fonlarında aranan kriterlerin sıkılığı üzerine eleştiriler yapmak istiyorum. Yerlileştirmenin bir kısmı bu fonlarla karşılanabilirken, yenilikçilik olmadığı gerekçesi ile desteklenmeyen yerlileştirme çalışmaları, ciddi fırsatların yitirilmesine sebep oluyor. Asla ürüne dönüşmeyecek sözde Ar-Ge projelerine ayrılan kaynakların bir kısmının bu tür alanlara yönlendirilmesi ve daha ciddi kriterlerle denetlenmesi (örneğin üretim veya ürüne dönüşme garantisi, desteğin üretim sonrası satışla irtibatlandırılması vb.) sonucu ülke ekonomisine ciddi artı değerler eklenebilir.
  3. Üretim süreçlerinde oluşan kalite problemleri ise engellerin bir diğer boyutunu oluşturuyor. Mühendislik çalışmalarının önemsenmediği bir üretim süreci, en nihayetinde sürdürülebilir olmayan bir kalite kavramı oluşturuyor. Tamamen üretim maliyeti odaklı düşünmeye koşullanmış zihinler, toplam sahip olma maliyetini hesaba katmadığı için ürünler ya kullanılabilir durumda olmuyor ya da kullanan kurum veya girişimciyi canından bezdiriyor. Bu konu ile ilgili dikkat çekmek istediğim husus, ürün tariflerinin mühendislik parametreleri ile yapılması kousunda olacak. Yukarıda zikrettiğim man hole örneğinden yola çıkarsak, plastik veya kompozit malzemeden kaliteli bir ürün çıkaran kişi daha ikinci seferinde çok daha ucuz ama kalitesiz bir ürünü ikame olarak sunabiliyor. Burada problem ürünün sağlaması gereken özelliklerin tanımlanmamış olmasından başlıyor, kaç kilogram yük taşıyabilecek, toz ve su koruması ne olacak, çekme ve eğme direnci ne olacak, yanmazlık kriterleri, yaşlandırma beklentileri vb. birçok husus şartnamede detaylı bir şekilde veya bir standarda değinmek suretiyle tanımlanmadığı gibi, kurumun bilgi havuzunda da bu ürünle ilgili bir tanımlama bulunmuyor. İş tamamen kontrol teşkilatının tecrübesi ve yerlileştirmeye yaklaşımı ile baş başa bırakılıyor. Hâlbuki bir şekilde bu veriler hazırlanmış olsa, kalite koşulunu sağlamayan bir ürünün teklif edilmesi söz konusu olamayacağından, kontrol teşkilatı da gönül rahatlığı ile yerli ürünü kullanacaktır.
  4. Son olarak da sertifikasyon çalışmalarına değinmek istiyorum. Üretilen ürünlerin belirli standartları sağladığı ve bunun sürdürülebilir bir süreç olduğunun belgelenmesini sağlayan sertifikalar konusunda da ciddi bir açmazımız bulunuyor. Özellikle yurt dışına ürün satarken ihtiyaç duyulacak olan bu belgelerin bir kısmı ne yazık ki resmen satın alınıyor. Bu durum sertifikanın vadettiği sürdürülebilir kalitenin sağlanmamasına sebep oluyor. Hâlbuki üretim süreçlerinin iyileştirilmesini sağlayacak bu çalışmalar, şirketlerin genel iş yapma yaklaşımlarında da iyileştirmeler yaparak topyekûn ilerlemesine vesile olabilecekken, olay sadece kuruma evrak sunabilmek olarak algılandıkça beklenen faydalar sağlanamayacak. Bu kapsamda sertifikasyon kurumlarının denetlenmesi, KOBİ’lerin bu tür çalışmalar konusunda desteklenmesi ve talep edilen sertifikaların ürün ayıklayıcı değil ihtiyaç tanımlayıcı olmasının sağlanması çözüme katkı sağlayacaktır.

Yerlileştirme çalışmalarına daha fazla öncelik verilmesi konusunda, gerek kurumlar, gerek meslek örgütleri ve gerekse de sanayiciler tarafında yapılması gerekenlerin yapılması, geleceğe daha güvenle bakabilen bir ülkenin inşasında önemli bir tuğlanın yerine konması olacaktır. Bu konuda başarılı sonuçlar elde etmiş ülkelerin süreçlerinin incelenmesi de olumlu katkılar sunacaktır. Kaba işçilikten ziyade, artı değeri yüksek ve global pazara sunulabilir ürünler üretmek için ihtiyaç duyduğumuz “ilk müşteri” elimizin altında iken bu fırsatı kaçırmamalıyız. Devlet yatırımları son sürat devam ederken daha fazla yerli ürünün önü açılmalı ve bölgemizde yaşanan ve yüreğimizi yakan yıkımın süreci tamamlandığında başlayacak yeniden imar faaliyetlerinde daha fazla rol almak üzere hazır beklemeliyiz.

business

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir